Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

can vermek

  • 1 умирать

    can vermek,
    ölmek
    * * *
    несов.; сов. - умере́ть
    1) ölmek; can vermek, hayatını yitirmek

    умере́ть есте́ственной сме́ртью — eceliyle ölmek

    2) тк. несов. ölmek

    умира́ть от ску́ки — can sıkıntısından ölmek

    умира́ть со́ смеху — gülmekten kırılmak, katılırcasına gülmek

    умира́ть от любопы́тства — meraktan ölmek

    де́вушка умира́ет по тебе́ — kız sana ayılıp bayılıyor

    ••

    умира́ю пить хочу́ — разг. susuzluktan ölüyorum

    умира́ю уста́ла — разг. yorgunluktan ölüyorum

    Русско-турецкий словарь > умирать

  • 2 гибнуть

    ölmek,
    can vermek,
    yasanımı yitirmek; yıkılmak,
    batmak
    * * *
    несов.; сов. - поги́бнуть
    1) ölmek; can vermek; yaşamını yitirmek; hayatını kaybetmek; gitmek; kırılmak

    ги́бнуть от го́лода и боле́зней — açlıktan hastalıktan kırılmak

    он поги́б от пу́ли — kurşun ile öldü

    там уже поги́бло не́сколько альпини́стов — orada birkaç dağcı hayatını kaybetmişti

    они́ реши́ли поги́бнуть, но не сдава́ться — ölmek var, teslim yok demişlerdi

    ни за что поги́б па́рень! — güme gitti çocuk!

    2) в соч.

    посе́вы поги́бли от за́морозков — ekinler dondan yandı

    3) перен. yıkılmak; batmak; batıp gitmek

    Русско-турецкий словарь > гибнуть

  • 3 погибать

    несов.; сов. - поги́бнуть
    ölmek, can vermek, (ölüp) gitmek; kırılmak; mahvolmak

    поги́бнуть на войне́ — savaşta ölmek / şehit düşmek

    поги́бнуть в авиацио́нной катастро́фе — uçak kazasında ölmek / yaşamını yitirmek / can vermek

    во вре́мя падежа́ поги́бло мно́го ове́ц — kıranda çok koyun gitti

    Русско-турецкий словарь > погибать

  • 4 perish

    v. ölmek, can vermek, çürümek, bozulmak, yok olmak, donmak, kırağı çalmak
    * * *
    öl
    * * *
    ['periʃ]
    (to die, especially in war, accident etc: Many people perished in the earthquake.) ölmek, can vermek

    English-Turkish dictionary > perish

  • 5 expirer

    I
    v t
    souffler soluk vermek
    II
    v i
    1 bitmek

    Le délai expire dans deux jours. — Süre iki gün sonra bitiyor.

    2 littér ölmek, can vermek

    Il a expiré dans mes bras. — Kollaramda can verdi.

    Dictionnaire Français-Turc > expirer

  • 6 испускать

    несов.; сов. - испусти́ть

    испуска́ть арома́т — güzel bir koku yaymak / neşretmek

    испусти́ть вопль — acı bir çığlık atmak

    испусти́ть вои́нственный клич — bir savaş narası koyuvermek

    ••

    испусти́ть дух / после́дний вздох — son soluğunu vermek; can vermek

    Русско-турецкий словарь > испускать

  • 7 подбадривать

    несов.; сов. - подбодри́ть
    can vermek, gayret / cesaret vermek

    Русско-турецкий словарь > подбадривать

  • 8 regenerate

    adj. yenilenmiş, düzelmiş, tazelenmiş
    ————————
    v. yeniden can vermek, hayat vermek, canlandırmak, yeniden oluşmak, düzeltmek, rejenere etmek, yenilenmek
    * * *
    1. canlandır 2. yeniden üret

    English-Turkish dictionary > regenerate

  • 9 бодрить

    canlandırmak,
    dinçleştirmek
    * * *
    canlandırmak; dinçleştirmek, can vermek ( придавать силы)

    прохла́да бодри́т — serinlik insanı canlandırır

    Русско-турецкий словарь > бодрить

  • 10 одушевлять

    несов.; сов. - одушеви́ть
    coşturmak, can vermek

    Русско-турецкий словарь > одушевлять

  • 11 give up the ghost

    ölmek
    * * *
    (to die.) ölmek, can vermek

    English-Turkish dictionary > give up the ghost

  • 12 სულის ამოხგომა, სულის გალევა

    f.
    can vermek, ölmek

    Georgian-Turkish dictionary > სულის ამოხგომა, სულის გალევა

  • 13 draufgehen

    drauf|gehen
    irr vi sein ( fam)
    1) ( sterben) can vermek, güme gitmek
    2) ( Geld) harcanmak, gitmek;
    all mein Geld ist draufgegangen bütün param gitti
    3) ( Sache) harcanmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > draufgehen

  • 14 kommen

    kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]
    vi sein
    1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);
    da kommt er ja! işte geliyor!;
    ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;
    gut, dass du kommst gelmen iyi;
    ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;
    er kam von einer Reise seyahatten döndü;
    angelaufen \kommen çıkagelmek;
    zu spät \kommen çok geç gelmek;
    du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;
    wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;
    zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;
    wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;
    nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;
    ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;
    jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;
    jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;
    das kommt später bu sonra gelecek;
    der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;
    in die Schule \kommen okula başlamak;
    ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;
    der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;
    sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;
    du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;
    das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;
    komme, was da wolle ne gelirse gelsin;
    jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;
    zum Stehen \kommen durabilmek;
    man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;
    es kam zu einem Streit kavga çıktı;
    zur Sache \kommen sadede gelmek
    wieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;
    zu Wort \kommen söz almak;
    zu Schaden \kommen zarar görmek;
    wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;
    wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;
    ums Leben \kommen can vermek;
    das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;
    ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;
    hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;
    kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;
    ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;
    wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;
    sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;
    auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;
    auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;
    hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;
    durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;
    Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;
    aus der Mode \kommen modası geçmek;
    aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;
    komm, wir gehen! ( fam) gel, gidelim!;
    nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;
    kommt Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur
    2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)
    3) ( geschehen) gelmek, olmak;
    ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;
    das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;
    es kam, wie es \kommen musste olan oldu;
    die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;
    das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;
    wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;
    es kommt immer anders, als man denkt ( prov) evdeki pazar çarşıya uymaz
    4) ( stammen) gelmek ( aus -den);
    ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum
    5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);
    über Münster \kommen Münster üzerinden gelmek
    6) ( entfallen) düşmek ( auf başına);
    auf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşer
    7) ( berühren) dokunmak; ( streifen) değmek
    8) ( herrühren) gelmek ( von -den);
    der Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;
    das kommt davon! gördün mü işte!;
    das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir
    das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolapta
    10) ( Idee) aklına gelmek
    in Gang \kommen başlamak
    12) ( fam) ( Orgasmus haben) gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kommen

  • 15 sterben

    sterben <stirbt, starb, gestorben> ['ʃtɛrbən]
    vi ölmek (an/vor -den/-den) ( für için), vefat etmek, can vermek;
    im S\sterben liegen ölüm döşeğinde yatmak;
    er ist für mich gestorben ( fig) o ( fam) o benim için öldü artık;
    das Projekt ist gestorben ( fam) proje yattı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > sterben

  • 16 Unglücksfall

    Unglücksfall <-(e) s, -fälle> m
    kaza;
    bei einem \Unglücksfall ums Leben kommen bir kazada can vermek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Unglücksfall

  • 17 докучать

    can sıkmak; usandırmak
    * * *
    разг.
    can sıkmak, usanç vermek

    докуча́ть кому-л. бесконе́чными расспро́сами — kabir suali sormakla birinin canını sıkmak

    Русско-турецкий словарь > докучать

  • 18 spirit

    can, yürek; cin, peri; ruh; heyecan, canlilik, heves, ruh; tutum; gerçek anlam, öz; (viski, vb.) sert alkollü içki; ispirto; canlandirmak, cesaret vermek

    English to Turkish dictionary > spirit

  • 19 отдавать

    несов.; сов. - отда́ть
    1) врз vermek

    ты о́тдал кни́гу? — kitabı geri verdin mi?

    отдава́ть кому-л. долг — borcunu vermek

    за кого́ он о́тдал дочь? — kızını kime verdi?

    он о́тдал свой дом бра́ту — evini kardeşine verdi / bıraktı

    отдава́ть прика́з — bir emir vermek

    отдава́ть кого-л. под суд — mahkemeye vermek

    отдава́ть жизнь за что-л. — bir şey için / uğruna can(ını) vermek / feda etmek

    за ско́лько ты о́тдал свою́ маши́ну? — arabanı kaça verdin?

    отдава́ть я́корь — мор. demiri funda etmek

    он о́тдал ладью́ за слона́ (бе́лых) — kalesini beyazların filine teslim etti

    2) тк. несов. ( иметь привкус) tadını vermek, çalmak; kokmak ( иметь запах)
    3) ( об оружии) (geri) tepmek

    Русско-турецкий словарь > отдавать

  • 20 reach

    n. uzanma, erişme, erim, menzil, ulaşılabilecek uzaklık, kavrayış, kavrama gücü, alan
    ————————
    v. uzatmak, uzanmak, bulmak, yetişmek, iletişim sağlamak, ulaşmak, varmak, çarpmak, geçirmek (yumruk), idrak etmek, uzanıp vermek, vermek, etkilemek, isabet ettirmek, erişmek
    * * *
    1. ulaş (v.) 2. ulaşma (n.)
    * * *
    [ri: ] 1. verb
    1) (to arrive at (a place, age etc): We'll never reach London before dark; Money is not important when you reach my age; The noise reached our ears; Has the total reached a thousand dollars yet?; Have they reached an agreement yet?) ulaşmak, varmak
    2) (to (be able to) touch or get hold of (something): My keys have fallen down this hole and I can't reach them.) uzanmak, yetişmek
    3) (to stretch out one's hand in order to touch or get hold of something: He reached (across the table) for another cake; She reached out and took the book; He reached across/over and slapped her.) uzanmak, elini uzatıp almak
    4) (to make contact with; to communicate with: If anything happens you can always reach me by phone.) görüşmek, temas kurmak
    5) (to stretch or extend: My property reaches from here to the river.) uzanmak
    2. noun
    1) (the distance that can be travelled easily: My house is within (easy) reach (of London).)... mesafe
    2) (the distance one can stretch one's arm: I keep medicines on the top shelf, out of the children's reach; My keys are down that hole, just out of reach (of my fingers); The boxer has a very long reach.) kol uzunluğu
    3) ((usually in plural) a straight part of a river, canal etc: the lower reaches of the Thames.) uzantı; düz kesim

    English-Turkish dictionary > reach

См. также в других словарях:

  • can vermek — 1) ölmek Bir otel odasında tek başına can veren bir insan, herkeste ayrı bir hüzün yaratır. H. Taner 2) ruha güç vermek Bu sözleriniz bana can verdi. 3) canlanmasına yol açmak Bahar toprağa gene can verdi. F. R. Atay 4) bir şeyi çok istemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can alıp can vermek — ölüm sıkıntısı ve acısı içinde bunalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can yakmak — 1) zulmetmek, eziyet etmek 2) bir kimseyi büyük zarar ve ziyana sokmak 3) üzmek, acı vermek Ayrılık! Her vakit can yakar, ağlatır. A. Rasim …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can sıkmak — 1) bıkkınlık vermek 2) huzur bozmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kurban vermek — can kaybına uğramak Arada bizim gibi birkaç kurban verilebilir. F. R. Atay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • emek vermek — bir şeyin meydana gelmesi için özenle ve çok çalışmak Dirsek çürütüp emek verdiği kitapları, can vermeden can bulunamayacağını ona hiç söylememişti. S. Ayverdi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • BEZL-İ CAN — Canını esirgemeden vermek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • yoluna can (veya canını) vermek — birinin uğruna ölmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kellesinden olmak — can vermek, ölmek Kimi kellesinden olur padişah olayım derken, kimi de yaka paça oturtulur tahtına. T. Oflazoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ölmek — nsz, ür 1) Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek 2) Bitki, solmak Bu çiçekler dayanmaz, çabuk ölür. 3) mec. Bazı sebeplerle çok sıkıntı veya acı çekmek 4) mec. Değerini, geçerliğini, gücünü yitirmek, kullanılmamak Bu usul öldü artık.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»